Esasen ve mizansen sen Ağustos’ları karışıyor Aralık soğuğuma. Eldivenlerim, atkım ve berem pişiyor çelişki soğuklarında.
Özledim. Özleyerek özledim özlemek külfetimdeki parodi kıvılcımlarıyla süslenmiş sen günlerini ve evet arsızım.
Yıldız Tilbe gibi biraz işte. Sevmeyeceğim, dönmeyeceğim, yeminliyim dedi de ne oldu? Bir başka şarkıda koştu koşamadığına. Biraz böyleyim işte. Nesirler tırnaklarıyla kazıyorlar kazulet nazımları; nazımlar yetişmiyorlar ki nesirlerin nedimesi kaçak ve gelinden tevazulu beyaz kağıtlarının umut satırlarına.
Bekledim. İnan ki, ebedi ve çok amaçsızca sadece bekledim. Pırlanta dün, gümüş bugünün bakır yarınına kum tanesi fırlattı bir daha parlamayacağı için. Çok saçma ama sensiz günler bile kavga ettiler hep.
Pratikte yaşayan, teoride sana ölüyüm ben. Mezar taşımın yağmurdan ıslanan ve kemiklerimin bedenimi gizliden gıdıklayan savaşlarına bir de sen eklendin.
Kork. Fena inzivaya çekildim, seçerken sevmeyi, sevmeyi seçmiyorum ya; kork. Kirli kalbinden artakalanları yıkadım günahlarının renksizliğiyle…