Hayal mi, gerçek mi olduğunu tam olarak bilmediğim birisi.. Rüyada mıydım yoksa uyanık mı?

Yok! Olsa olsa yine kendimi fazlaca kaptırdığım bir hayal.

Şizofrenik bir vâka.

Kendi teşhisimi kendim koyayım. Bende yaşamış bir bilinmeyen. Ömrüm boyunca bedenimin bir köşesinde sessizce yaşamış, kimsenin farkına varamadığı, benim ise çok yeni fark ettiğim bir ruh. Var ile yok arasında bir şey. Delilim yok ama inancım var. İspat edemem ama hissediyorum.

Marazi bir hal! Hislerim varlığının teminatı olamıyor. Hissettiğimi zannediyor olabilirim. Yıllarca düşlediğim "ben". Yıllarca hayalini kurduğum ancak varlığının imkansızlığına inandığım için hayalimde canlandırdığım bir dost.

Bir önem var mı kim olduğunun. Kız ya da erkek, çocuk ya da akran, hoca ya da talebe..

Galiba kendisi ile biz küçüklerin büyük laflar etmeyi çok sevdiği bir dönemde tanışmıştık. Boşlukta bir evren ararken keşfettiğim bir yıldız.. Hemen tuttum kolundan;

- Kim olasın ki sen? Hayal misin gerçek mi? Senin varlığın hiç mümkün mü?

Ya da yolda yürürken rastladığım, yıllarca beni ağlatan ve ağlatacak olan elim bir manzara.. Görüp görmediğimden emin olamadığım ama acısını en derinlerde hissettiğim bir işkence.. Bu bir suskunluğun dışa vurumu. Kimse hiçbir şeyi bilmedi. Ve hiçbir zaman bilemeyecek. Dünya öylesine garip bir yer ki kimse hiçbir şeyi tam olarak bilemeyecek. Bu yazılanlar belki bir gerçek belki gerçeklik süsü verilmiş baştan sona bir yalan. Belki yıllarca neyi ve kimi aradığını bilmeden birbirini arayan ve bulduğunda "işte yıllarımın bilinmeyeni" dedirten bir buluşma ya da susuzluktan bilincini yitirmiş, vahalar peşinde koşan çaresizler ya da sadece doğruluğuna ömür boyu inanacağımız bir yalan. Belki unutulmaması gerektiği için herkese ilan edilen bir hikâye. Konuşmak çok yordu. Artık susuyorum. Bundan böyle ne yapılacaksa yazıyla olacak.

Mezarlığa nâzır yaptırdığım evin manzarasından izleyeceğim dünyayı. Aklımdan hiç çıkmayacak bir hadise. Dili kesilmiş mahkum gibi suskunluğun katmerlenen ızdırabı.. Ben çok güçsüzüm. Sır tutmayı beceremem. Ve herkese ilan ederim gizli saklı ne varsa içimde. Ama kimse anlamayacak. Siz de.. Dinleyin bu elim hikâyeyi. Siz de ne kadar da sıradan olduğuna hükmedeceksiniz. Çünkü siz de anlamayacaksınız. Ben sadece kafamı kuyuya gömüp haykırıyorum. Dipsiz kalabalıkların kuyusuna..

Ve haykırıyorum.

Duyuyor musun sesimi? Artık konuşmak yok. Böyle haykıracağım. Sesim, merak etme, dünyanın dört bir bucağına ulaşacak. Bir gün birisi sana senin hikâyeni armağan edecek. sonra her kapalı kutu kendisinin o hazine olduğunu iddia edecek. Kimse onun "sen" olduğunu bilmeyecek. Sonra belki insanlar senin kim olduğunun peşine düşecekler. Ama bulamayacaklar. Çünkü sen yoksun. Seni anlasalardı kitabın önceden yazılırdı. Seni kimse anlamayacak. Ancak ben çözdüm o gizli hazinenin şifresini. Kimse anlamaz ne değerlidir sandıktaki maden. Belki bir kömür derler ya da garip siyah bir taş. İstiklâl'de teşhir etsek kim anlar?




Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR