Sadece kendimi kötü hissettiğimde yazmam kelimelere hakaretti sanırım ya da yazmak bi içgüdüydü ve ben bilincimi kaybetmek isteyecek kadar acı çektiğimde içgüdülerime karşı koyamıyordum.  İki dakika önce soğuk zeminde tüm çıplaklığımla bitap düşmüşken zifiri karanlıkta ki odada nasıl bu kadar seçilebilir olduğunu dahi sorgulayamadığım duvara bakarak iki saat geçirdim, iki saat boyunca yelkovanın kaç defa tık sesi çıkardığını saymış olabilirim ama asla iki saat boyunca büyülenmiş gibi duvara baktığımı fark etmedim ya da fark ettim ama nedenini sorgulamak istemedim. Sanırım fazla acı çektiğimde hissizleşmeye çalışmak gibi aptal bir fikre kapılıyordu bilinçaltım ve sanırım bunu hiç başaramadık. Sessizliği dinlemek gibi huylarım vardı ya da gözlerimi kapattığımda bir başka ruh hastasının gözlerinin içinden dünyaya baktığımı düşünebiliyordum bazen, ama kim garip olduğumu iddia edebilir? Bu kadar oynamam delirmişliğimin bir kanıtı mı yoksa asla delirecek kadar şanslı olmadığımın göstergesi mi diye gecelerce kurcaladık beynimi ama sanırım bunun cevabı da beni korkuttu ve gecelerce kaçtım kendimden. İki saat bilincimi kaybetme çalışmam sırasında bilincimi o kadar kaybedemedim ki aklıma Evelyn Mchale geldi, hayır bunun için kendimle dalga geçmedim işin aksi ve acınası tarafı şaşırtıcı bir ciddiyetle Evelyn’in pasif ya da güçsüz bi kişilik sahibi olduğu tezime, dünyanın en zarif intiharına sahip ve hatta mezarında ceket iliklenesi cesarete sahip bir kadın olduğu antiteziyle karşıma dikilen kendimle bir münakaşaya girdim. Sonuç olarak tartışmanın galibi kimdi pek hatırlamıyorum ama bu pek umurumda da değil. Artık zeminin soğukluğunu hissetmediğimde bunun hissizleşmenin bir adımı olup olmadığını düşündüm ki tam yedi saniye sonra yanaklarımın yandığını hissettim. Kendime dışarıdan baktığımı hayal ettim ve tüm bunları düşünürken asla bilincimi kaybetme mertebesine ulaşamayacağım gerçeği bir kez daha kafatasıma çarptı. Evet, kafatasıma çarptı ama dıştan değil içten bir darbeydi bu. Sanki Coyote, beynimin ağırlık merkezi diyebileceğimiz bir noktadan bir motora atlamış Road Runner'ı kovalıyordu ve birden kafatasıma çarpıp yok oldu. Bir süre Road Runner'a ne olduğunu sorguluyorum daha sonra bunu boş verip parmak uçlarımın sızlamasını hissetmek yerine soğuğu taa içimde hissetmeyi göze alıyor ve parmaklarımı soğuk zemine sürtüyorum. Soğuğun parmaklarımdan kalbime gelmesi 3 saniyemi alıyor ama 3 saniyenin ardından kalbimin sadece 8 saniye daha yaşamsal faaliyetlerine kaldığı yerden devam ettiğini düşünüyorum sonrasında kalbimi de umursamıyorum. Zemine, titremeyi henüz bitirmiş parmaklarımla bir şeyler yazmak istediğime eminim ama zihnimde canlandırabildiğim tek şey Coyote'nun kafatasıma tekrar ve tekrar ve tekrar tekrar çarpması. Sızlayan parmaklarımla yazmadığım şeyleri karalıyorum ve parmaklarımı zeminden kaldırıyorum. Herkese çok iyi olduğumu söyleyip geldiğim evimde birinden yardım bekliyorum kendimle tekrar ve tekrar tekrar tekrar tekrar çelişiyorum ve gözlerimi kapattığımda beynimde tekrar kelimesi patlaması yaşanıyor midem bulanıyor ama asla kusamıyorum sanırım vücudum soğuktan 32 dakikadır titriyor ama asla bunu umursamıyorum. Her zaman düz durması için yoğun çaba harcadığım sırtım iki buçuk saat sonra direnemiyor ve her 4 saniyede bir üstüne biraz daha yük inermiş gibi sızlıyor. Soğuk zemine uzanmak istemiyorum ama sorun zeminin soğukluğu değil sorun başımı zeminle temas ettiği an hüngür hüngür ağlayacağımı bilecek kadar tanıyor oluşum kendimi ve sanırım sadece bu kadar tanıyorum kendimi. Sanki parmak uçlarımdan kalbime kadar karmaşık yeşil, kırmızı ve mavi bir sürü kablo varmış ve arızalanmışlar gibi. Önce parmak uçlarımdan kalbime kadar buz kesilen vücudum 12 saniye sonra yanmaya başlıyor ve ben kabloları kesecek kadar cesaretli olamadığım için göz yaşlarım önünde saygıyla boynumu eğip şapka çıkartıyorum, ben tamam kaybettim diyemeden, gözyaşlarım beynimin içinde kaybolon Road Runner'ın siluetine bürünüyor ve boğazımı sıkmaya başlıyor ama bu öyle br acı ki, biliyorum öldürmek için sıkılmıyor boğazım acı çekeyim diye tüm bu uğraş ve sonra başımın zemine çarptığını duyuyorum sonra Road Runner, Coyote hepsi rahat bırakıyor beni, gözyaşlarım kalıyor ama sanki içlerindeki kötü ruh gidiyor ki bu gidişte tamam ben amacıma ulaştım, artık kendi canını kendin acıtabilirsin kibiri var. Yavaş yavaş dizlerimi karnıma çekiyorum ve ağlıyorum ama ağlamam yavaş değil. Yavaş yavaş göz kapaklarım düşüyor ve ben dünyaya başka bi ruh hastasının gözlerinden bakmayı umuyorum.



Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR