Çılgınca dans edilen, şişelerden fışkıran bira köpüklerinin havada savrulduğu, kendinden geçmiş insanların ter kokusu, sadece sevişmek ve kusmak için kullanılan bar tuvaletleri… Böyle ahenksiz bir ortamda bir çift göz, dolu dolu. Elinde sönmek üzere olan bir sigara, siyah uzun saçları yarım saat önce ettiği dansın emarelerini taşıyor. Karışmış, birbirine yapışmış. Bir damla süzülüyor kor gibi yanan gözlerinden. İçinde olduğu sükunet kadar tezat bulunduğu ortama. Ne işim var burada dese bile adeta o barın bir parçası. Siyah şortunu düzeltiyor, botlarının bağcıklarını bağlayıp askılarına çekidüzen verdikten sonra çıkıyor bir bira şişesi kapıp dışarı. Ankara… Eşsiz sahilleri, yeşilliğin üzerini gecenin karanlığına teslim etmiş dağları, dalgaları kararsız denizi olmasa da seviyor burayı. Peki ya neden böyle? Niçin burada, bu barda? Sakinlikten uzak histerik zevklerin kucağında bir yaşam. Huzurun kıyısında aklını unutmuş olsa gerek, aklı hep orada…




Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR