Şşş. Sessiz ol. Sessizliği dinle, beni dinle. Yokluğun fısıltılarına kulak ver. Hiçliğin gölgesinde bir dinlenceye çık ve sus. Sadece sus. Sessizlikle baş başa kaldığında kendini bulacağın yere kadar sus. Bu yolculuk içine yaptığın bir göç. Hazır mısın?

Kalabalık ve gürültü sana sıkı sıkı sarılmış durumda. Kendi sesini duyamıyor, gitmek istediğin yere hareket edemiyorsun. Dahası, isteğin kendisini dahi diğerlerinin denetimine emanet ediyorsun. Dünyayı içinde eğitmen gerekirken dünya tarafından öğütülüyorsun. İyiliği ve kötülüğü, hüznü ve mutluluğu, acıyı ve sevgiyi başkalarının sesinden işitiyorsun, işittiklerine hakikat diyorsun. Kendi cennetine ulaşmak için arınman gereken cehennemden çok uzaktasın. Her canlının tadacağı ölümü unutuyorsun. Mahşerde hapsolup kalacaksın. Korkmuyorsun. Kalabalığın yeterince teskin ediyor seni değil mi? Yapma, gittikleri yol onlara bile ait değilken sana ev yapmalarına nasıl izin veriyorsun? Sus, duyduğun sesi sahiplenemeyecek kadar yabancısın kendine.

Gel şimdi. Ben sessizliğim. Gör beni. Bakmakla vakit kaybetme. Sana hatırlatmam gereken şeyler var.

Yaradanı hatırlıyor musun? Sana kendini hatırlattığı ilk yarayı… Huzuru biliyor musun? Gökyüzüne baktığında anlayacaksın. Hüznü biliyorsun ama. Tüm bu karmaşa ondan kaçmak içindi zaten değil mi? Kurtulamayacaksın. Acıyı ve hüznü iyi muhafaza et çünkü Tanrı cenneti ve cehennemi yarattı. Birinde yanmadan diğerine geçmeyi yasakladı. Acıdan önce mutluluğu, kötülükten önce iyiliği yasakladığı gibi. Acıyı sonuna dek içine çekmezsen mutluluğun nasıl bir şey olduğunu anlayamayacaksın. Sana bir kötülük yapılmadan iyi biri olup olmadığını anlayamayacağın gibi.

Göğsünde devamlı ağrıyan o sızıyı ilk ne zaman keşfettin? Sızını unutacak kadar mutlu olduğun andan hemen sonra olmalı. Mutluluğunu anımsamaya çalış, diğerilerinin pazarlama mutluluğundan bahsetmiyorum. Senin mutluluğunu. Dünyada bir tek seni mutlu edebilecek o yalnız mutluluğu. Sana ait bir acıyı sadece sana ait bir mutluluk dindirebilir çünkü.

Aşık olduğun zamanı hatırlıyor musun? Düşürme gözlerini yere. O kadar da kötü değildi. İsimlendirilen tüm hisleri hatta tarif edilemeyenleri bile aynı anda tek bedende hissetmek müthiş bir deneyimdi, itiraf et. Aşkı hissetmek müthiş bir deneyimdi. Bunu yalnızca kendi cinsimizden birine duyabiliyor olmamız ne büyük talihsizlik. Oysa sevdiğim her şeyi aşkla sevmek isterdim. Nefretlerime de aşk karışsın isterdim. Aşkla uyuyup aşka uyanmak isterdim. Varlığına ve Tanrı’na en yakın olduğun eşiği aşkla geçmiştin, hatırla. Düşürme gözlerini yere. Aşk tek kişilikti zaten her zaman. Aksini kendine hep sen söyledin, sadece sen.

Dünya yaşamından ilk ne zaman yoruldun? Burayı ilk ne zaman terk etmek istedin? Ben ne zaman intihar düşlesem denize dönerim. Ufuk çizgisine dikerim gözlerimi. Sonsuz gibi görünen denizin bir yerde biteceğini hatırlatır bana. Bu beni biraz yatıştırır. Sen, ilk ne zaman cennetten vazgeçecek kadar acı duydun nefes almaktan? O anı unut.

Şimdi sustum. Sen şimdi anlamaya başladın. Ama hep böyledir. Biri durmadan konuşur konuşur konuşur, sonra an gelir bir yerde nefes alır. Anlık. Konuştuğu her şeyden daha çoğunu söyler o an. Onu dinlemeyi öğrenmen gerek. Sessizliği öğrenmen gerektiği gibi. Sessizlik hiç ses duymamak değil ki. Kendini duymaya başlamak.. Şşşş. Artık özgür bırakıyorum seni.



Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.
BU SİTE İLE KURULMUŞTUR